6 Mart 2012 Salı
Köyün birinde fakir ve yaşlı bir adam varmış. Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki... Kral, at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin yarısını teklif etmiş ama, adam satmaya yanaşmamış. 'Bu bir at değil benim için; bir dost. İnsan dostunu satar mı?' demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü, ihtiyarın başına toplanmış. 'Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın' demişler. İhtiyar 'Karar vermek için acele etmeyin' demiş. 'Sadece 'At kayıp' deyin.Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.' demiş. Köylüler ihtiyara gülmüşler. Ama aradan onbeş gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki bir düzine vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler,ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler. 'Babalık'demişler.. 'Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil,adeta bir devlet kuşuymuş senin için. Şimdi bir at sürün var.' 'Karar vermek için gene acele ediyorsunuz' demiş ihtiyar. 'Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin ilk kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?' Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden'Bu sahiden gerzek' diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu,attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. 'Bir kez daha haklı çıktın' demişler. 'Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın.' İhtiyar 'Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz' diye cevap vermiş.O kadar acele etmeyin.Oğlum bacağını kırdı.Gerçek bu.Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.' Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış.Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış.Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. 'Gene haklı olduğun kanıtlandı' demişler. 'Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.' 'Siz erken karar vermeye devam edin' demiş, ihtiyar. 'Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda,sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece kimse bilmiyor. Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında: 'Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Akıl insanı daima karara zorlar ve gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.'
15 Nisan 2011 Cuma
8 Haziran 2009 Pazartesi
Tatil
İnsanoğlu ne ilginç bi yaratık değil mi? Bi taraftan olabildiğince topluma ayak uyduruyorsun, öteki taraftan içinden çılgınca arzular geçiyor 'zorla' bastırıyorsun. İnanın elimden gelse karımın en yakın arkadaşlarını bile ayartacak kadar sevişmeyi seviyorum. Bi taraftan sadık kalıp bi taraftan doyuma ulaşmak cidden zor zanaat imiş. Kendi aklımı dizginlemek için 'normal' bi cinsel hayat için ne kadar çaba sarfediyorum ben biliyorum. Tabularımı yıkmak için ileri derecede hazır olmama rağmen aklım ve nefsimin savaşında hep nefsim galip geliyor. Kendini tut, karınla seviş, düzgünce seviş blabla... Bazen öyle şeyler hayal ediyorumki kendimden korkuyorum. İnsan kendi aklına bu kadar mı şaşırır. Kendime sabır diliyorum.
29 Mayıs 2009 Cuma
Ateş bastı
Şimdi sıcaklar başladığı gibi resmen iştahım açılıyor... İlk önce biraz papaz erik biraz da tuz ile; daha sonra mis gibi kirazlar; buram buram kokuyla birazda çilek yedin mi insanın var mı keyfine diyecek. Ne güzel anılardı, bahçede kiraz, erik, vişne ve bilimum çeşit meyve ağaçları olurdu. Kah eriğin kah kirazın dallarına tırmanırdık. Çenemizden suları akardı çağıl çağıl. Kokuları dolardı burnumuza buram buram.
26 Mayıs 2009 Salı
Katakuli
Olmuyo yahu ne yaptım ne ettim olmuyo. Bıktım artık düşünerek sevişmekten. Bir kerecik ama bir kerecikde olsa kadınımı sekse hazırlamadan sevişmek istiyorum. Damdan düşer gibi olmalı. Maraşşlıya atfen ne ilginç bi geceydi ama çok eskide kaldı.
21 Mayıs 2009 Perşembe
13 Mayıs 2009 Çarşamba
Boğaz ağrısı , Karın ağrısı
Hadi bakalım sen seç hangisi daha boktan? Ama boğazın ağrırken karın ağrısı birini çekmekten daha boktan değil ikisi de. Acil şifalar kendime domuz gribi olmadan he he...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)